9 Temmuz 2011 Cumartesi

Doğum Hikayesi

Hastaneye vardığımızda eşimle ikimizin de birbirimizden gizlediği heyecan doruklardaydı! Özel bir induction odasına alındık. Çantalarımızı indirmemiştik bile arabadan; daha vakit var ya da yatıracak yerimiz yok siz geri gidin demelerini bekliyor gibi. Bazı döküman işleri yapıldıktan sonra beni muayene ettiler ve hemen hemen hiç açılma olmadığını öğrendik. Bizim moralimizi bozmaya yetti! O kadar yürüyüş, top üzerinde zıplama, acılı yemekler, cinsel ilişki, göğüs pompası, tümsekli yollar vs hiç biri işe yaramamıştı!

Pessary denilen ve açılmayı sağlayacak olan ilaç yerleştirildi doğum yoluna. Daha sonra hastane çevresinde dolaşmaya çıktık; alışveriş yaptık, kahve içtik belki son başbaşa kahvemizdi. Henüz sancılarım başlamamıştı öğle vakti. Ailelere son durumu aktardıktan sonra ki eşim her saat başı arayıp bilgi veriyordu, odaya gidip uyuyalım önümüzde uzun ve zorlu süreç var dedik eşimle. Artık kaçış yok diyerek de arabadan çantalarımızı aldık. Yemek sırasında doğum kursundan arkadaşlarımızı görmüştük; 17 Temmuz'da beklenen bebekleri on gün önce doğmuştu. Böylece 6 çift içinde ilk benim doğurmam gerekirken biz sonuncu olacaktık!

Akşamüzerine doğru güçlü sancılar hissetmeye başladım. Monitöre bağlanıp bebeğimizin kalp atışlarını izledik değişen sancılarla birlikte. Bir süre sonra sancılar daha sık gelmeye ve güçlenmeye başladı. Tıpkı düşükte yaşadığım türden sancılardı. Geleceğini anlıyor ve derin nefes alarak kendimi avutmaya çalışıyordum. Bu sırada eşim de zaman tutmaya başladı arada bir kontrole gelen ebeye söylemek üzere; 3 dakikada birdi, umutlanmıştık! Ebe ise bunların gerçek sancı olmadığını, serviksin açılması olduğunu, bana ağrı kesici veremeyeceğini, dakika tutmanın gerekmediğini söyleyerek moralimizi bozdu. Zaten monitör sebebiyle yatağa bağlı olmak beni yeterince çaresiz bırakıyordu. Şiddetlenen ağrılar aradan ne kadar zaman geçtiğini, günün hangi saati olduğunu bile unutturuyordu. Her biri geçtiğinde kendimi daha yorgun ve bitkin buluyordum. Arada sızıyordum birkaç dakikalığına. Bunlar gerçek sancı değilse gerçek sancılarla nasıl başa çıkacağım diye de korkuyordum. Eşim perişan bir halde ellerimi tutuyor, masaj yapıyor, çaresizlik karşısında üzülüyordu. Saat gece 10'a yaklaşıyordu ve o saatten sonra eşlerin hastaneden ayrılmaları gerekiyordu. Beni o halde bırakmamak için ebelere ve görevlilere dil döküyordu. Nihayet saat 10 civarında muayenem yapıldıktan sonra 2cm olduğum ortaya çıktı. Moralimiz bozuldu gene, o kadar sancı ve acı hiçbirşey miydi? İki doktor geldi odaya ve bizi doğumhane bölümüne alacaklarını söyledi; işte bu iyi haberdi, eşim de benimle kalabilecekti!

Gece yarısını geçiyordu bizi diğer doğumhane bölümüne aldıklarında. Geniş, ferah bir odaydı. Oksijen gazı ki odaya girer girmez ağzıma yapıştırdım, doğum topu, televizyon derken moralimiz de artmıştı o odaya yerleşince. Gerçi acıdan sarhoş olmuş ben odaya nasıl yürüdüğümü bile hatırlamıyordum sonrasında. Bir süre top üzerinde zıplayıp sözde doğumu hızlandırmaya çalıştım bir yandan da gaz üfleyerek. Odada suda doğum için havuz yoktu. Ebe gelince soralım mutlaka dedik! Ebemiz çok iyi ve güzel bir kadındı, Nicole Kidman'a benzettim :) Notlarıma göz attıktan sonra su kesesinin patlatılmasını ve böylelikle olayın hızlandırılmasını önerdi. Kabul ettik. Hiç de umduğum gibi şarıl şarıl su gelmedi. Hatta neredeyse hiç sızmadı bile? Kontrollerden sonra bizi kendi halimize bıraktı daha rahat olmamız açısından. Herşey yolunda gidecek diye düşünüyordum ta ki sabah 2 civarındaki muayeneye dek. Hala 2cm idi açılma malesef. Beni uyutacak -ki önümüzde uzun zaman olduğu için son safhaya enerji depolayım diye düşünerek- pethidine denen ağrı kesici iğneden istedim. Bu sayede biraz daha açılma olana dek uyuyabilirdim acıyı hissetmeden. Sonradan farkedecektim ki bu ilaç arzuladığım doğumdan beni bir adım daha uzaklaştıracaktı. Eşim monitörde sancı çizelgesine bakarken önceden 70-80 olan sancılar, suyun kırılmasından sonra 170'e dek çıkmış. Ben hissetmeden uyumuşum yarım saat kadar, demek ki pethidine işe yaramış. Bu arada ebe ve eşim muhabbet etmişler. Bebeğin kalp atışlarında zaman zaman düşme görülmüş; çok önemli bir düşüş değil ama gözlemleyelim demiş...

Gece 3 civarında açılma hala 2cm olduğundan bana oksitoksin serumu bağlanmasını önerdi ebemiz doktorlara danışıp. Bekleyelim, başka birşey deneyelim demeye cesaretimiz yoktu. Dönüşü olmayan bir yola girmiştik ve bir an önce sağlıkla bebeğimize kavuşmaktı amacımız. Daha öncesinde bu serumun çok şiddetli sancılara neden olduğunu okumuştum ve öncesinde mutlaka spinal epidural gibi güçlü ağrı kesicilerin alınması tavsiye ediliyordu. Ebeden izin isteyip eşimle bu konuyu tartıştık ne yapalım diye. Elbette eşim her kararı bana bırakıyordu; ama epidural da işin içine girerse planladığım doğum bir hayal oluyordu! O sırada pethidine ve gazlı oksijen beni çarpmıştı, yediğim herşeyi çıkardım. Artık ilaçlar, sancılar ve yorgunluk nedeniyle sağlıklı düşünemiyordum. Sonunda önce epidural sonra da serumun bağlanmasına onay verdik! En azından çektiğim acıyı azaltabilirdik...

Kurslardan, okuduklarımdan ve istediklerimden dolayı doğum sırasında yatakta yatmam derken yatalak oluyordum! Birkaç doktor geldi ve epidural önlüğünü giydirip sırtıma o kocaman iğneyi yerleştirdi. Herşey çalışır durumdaydı. Artık hiçbirşey hissetmez olmuştum. Gaza da gerek kalmamıştı. Monitöre de bağlanıp bebeğe bakıldıktan sonra serum başlatıldı sabaha karşı. Sancıların şiddeti 200'lerin üzerindeydi. Gözümüzü monitöre dikmiştik eşimle bebeğin kalp atışının 70'e düşüp cihazın öttüğünü duyunca. Ebemiz doktorları odaya çağırdı sabah 6 gibi. Çizelgeyi inceleyip serumun bir süreliğine kesilmesine karar verdiler. Gün aydınlanırken bir süre sessizce ve endişeyle monitördeki değerlere baktık uzun uzun. Yarım saat kadar sonra doktorlar tekrar geldi, bu defa başhekimle birlikte. Açılma hala 2cm idi, ilerleme yoktu. Sancılar geldiğinde bebeğin kalp atışı çok değişmiyordu artık ama bir kere bebek strese girmişti. Serum başlatılırsa bebeğin daha kötü tepkiler verebileceğinden endişeleniyorlardı. Açılmanın yeterince ilerlememiş olması ve yatağa bağımlı kalmak doğumu güçleştiriyordu. Sonunda bize hemen sezeryan doğuma girmemi önerdiler. Sonunda korktuğum ve en istemediğim başıma gelmişti :( Artık yapacak birşey de yoktu; bebeğimin sağlıklı olması önemliydi... Birkaç kağıt imzaladıktan sonra ameliyathaneye doğru yola çıktık. Epidural almış olmam işleri hızlandırdı. Biraz daha yükleme yapılıp hissetme testleri tamamlandıktan sonra eşim de ameliyathane giysileri içinde yanımdaydı. İkimiz de endişeliydik ve korkuyorduk. Anestezi uzmanı farklı konularda muhabbet açıyordu bizi rahatlatmak için. Sonunda perde gerildi ve doktorlar konuşarak -ki şu an hiçbirini hatırlamıyorum- 7:20 gibi kesmeye başladılar beni. Eşimle gözgöze gelmeye çekiniyordum ağlamaya başlarım diye.

Tam 7:30'da perde üzerinden kara bir bebek bir saniye kadar gösterilip çekildi ve o an ağlamasını da duyduk ilk kez. Tabii bizim de gözyaşlarımız akmaya başladı; kolay mı 42 haftadır hatta bir seneden fazladır bu anı bekliyorduk! Herşey normal miydi? Eşimi gönderdim hemen bebeğin yanına ben kıpırdayamadığımdan :( Az sonra havlulara sarılmış bir şekilde çirkin mi çirkin bir insan yavrusu eşimin kucağında benim de yanımdaydı. Kıstığımız musluklar tekrar açıldı. Beklenen an buydu! Bir süre sonra eşim ve bebek başka bir odaya alındı, ardından benim son rotüşlarım tamamlanarak eşim ve bebeğime kavuştum 5-10 dakika içerisinde. Başka bir ebe bebeği hemen göğsüme yerleştirdi emmesi için. Emmek istemiyordu sanki, çok üzüldüm. Sütüm geliyor muydu ki? Kolostrum denilen ilk süt çok ağır akan balımsı bir sıvıydı ve bebeği çeşitli hastalıklara karşı koruma sağlayan mükemmel bir sıvıydı. Epey bir uğraştık sıvının gelmesi ve bebeğin emmesi için. Her yerime bağlı serumlar, kocaman karnım ve ellerimin üzerindeki iğneler bu işi kolaylaştırmıyordu!

Ardından maternity ward denilen doğum sonrası bölüme ben yatakta, kucağımda bebeğim ve dosyalarım ve idrar torbası ve bebeğin eşyaları taşındık...

1 yorum:

  1. Doğum süresince gözünü kırpmadan yanımda olan ve sonsuz destek sağlayan eşime, güzel bebeğimin babasına çok teşekkürler!

    YanıtlaSil